MÜLAKAT TİYATROSU (in Turkish)

June 6, 2020
MÜLAKAT TİYATROSU (in Turkish)

Bir önceki yazımda Dışişleri Bakanlığı eski mensupları olarak geçen yıl Mayıs ayında, Ankara Emniyet Müdürlüğü KOM şubede yaşadıklarımızı genel hatlarıyla aktarmıştım. Bu yazımda ise kendi “mülakat” tecrübemi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, Emniyet yetkililerinin “mülakat” diye adlandırdıkları bu keyfi uygulamanın hukuk sistemimizde bir karşılığının olmadığını vurgulamak istiyorum. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148 inci maddesinin birinci fıkrasında “Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.” yasaklayıcı hükmü yer almaktadır. Ancak Ankara KOM şube görevlileri bu ve başkaca mevzuat hükümlerini hiçe sayarak sorgulamaları küfür, hakaret, tehdit ve işkenceler eşliğinde gerçekleştirmekte tereddüt etmediler.

Ankara Emniyete getirildiğimizde, adet olduğu üzere önce ayakkabı bağcıklarımız ve pantolon kemerlerimiz alındı. Kayıt işlemleri tamamlandıktan sonra nezarethanelere yedişer-sekizer kişi olarak istiflendik. Geceleri iki kişi nezarethane banklarının üzerine uzanabiliyordu. Diğerlerimizse battaniyeleri yere serip üzerine yatıyor, üstümüze de montlarımızı örtüyorduk. Güneş ışığı ve temiz havanın ulaşmadığı nezarethanelerde dış dünyadan tamamen soyutlanmıştık.

İlk gün adli tutukluların gürültü patırtısı dışında olağandışı bir şey yaşamadık. İkinci gün isimler okunmaya başladığında ifadelerin alınmaya başladığını anladık. Birkaç gün içerisinde sorgu işlemlerinin tamamlanıp salıverileceğimizi umuyorduk, zira herkesin yaklaşan Şeker Bayramı’na dair planları vardı.

Ne var ki, nezarethaneye geri getirilen arkadaşlar pek de iç açıcı şeyler anlatmıyorlardı. Avukatlarına haber verilmeden yapılan görüşmelerde korkutma, tehdit ve hakarete maruz kalıyorlardı. Peki ama iddialara ilişkin dosyada somut deliller mevcutsa, böyle hukuk dışı yollara neden başvuruluyordu ki?

Nihayet benim de ismim okundu ve genç bir memur refakatinde mülakat odasına getirildim. Otuzlu yaşlarında ve elinde çevirdiği tespihiyle Behzat Ç. dizisindeki polisiye karakterlere özendiği izlenimi uyandıran görevliyle aramızda “tuhaf” bir diyalog başladı:

Polis 1: “Evet, anlat bakalım.”

Ben : “Neyi anlatayım?”

Polis 1: (Oturduğu yerden hışımla kalkıp dışarıyı göstererek) “15 Temmuz’da burası nasıl bombalandı, kaç arkadaşımız şehit oldu biliyor musun lan sen?“

Ben : “Şehitler hepimizin. Darbeciler hak ettiği cezaya çarptırılmalı…” (diye üzüntümü ifade etmeye çalışırken)

Polis 1: (Eliyle çenemi sıkarak) “Kes lan şehitlerin adını ağzını alma! Örgüt abin kimdi senin?”

Ben : “Öyle bir şey yok.”

Polis 1 : “Örgüte ne zaman, nasıl girdin? Bak konuşmazsan hapiste çürüyüp gidersin. Çocuğunun düğününü, ana babanın cenazesini bile göremezsin.”

Ben : “Ben tüm eğitim hayatımı devletimin okullarında tamamladım, örgütün hiçbir kurumuna adımımı atmadım.”

Polis 1 : “Dışişleri Bakanlığına nasıl girdin lan o zaman? Anan, baban hiç yurtdışı gördü mü senin?”

Ben : (Soruların birbiriyle alakasını anlamaya çalışarak) “Evet.”

Polis 1: “Nereye gittiler?”

Ben : “Emekli olduktan sonra umre ziyaretine gitmişlerdi.”

(Bir süre sessizlikten sonra)

Polis 1: “Bakanlığa nasıl girdin peki?”

Ben : “Şimdi önce KPSS…”

Polis 1 : “Geç lan onları geç! İngilizceyi nerde öğrendin?”

Ben : “Ben iyi bir yabancı dil eğitimi veren Anadolu lisesi mezunuyum…”

Polis 2 : (Yandaki memur sözümü keserek) “Benim oğlan da Anadolu lisesi mezunu, ama iki kelime İngilizce konuşamıyor. Nasıl oluyor bu iş?”

Polis 1 : “Peki ... şahıslarla ... tarihinde … adresindeki ortak HTS verilerinizi nasıl açıklayacaksın?”

Ben : “Belirttiğiniz tarih Dışişlerine giriş sınavının yapıldığı tarih, adres ise yazılı sınavın yapıldığı yer, yani birçok insanla o tarihte ve o adreste ortak HTS verilerimizin olması gayet normal.”

Polis 1 : (Önündeki masaya elini sertçe vurarak) “Kalk lan ayağa! Sana kim otur dedi?

(Odaya girişte otur demişlerdi, şimdi de akıllarınca ayağa kaldırarak beni küçük düşürmeye çalışıyorlardı. Emri derhal yerine getirerek ayağa kalktım. Mülakatın gerisi benim için ayakta devam etti.)

Polis 1 : “Flash bellekte ne vardı?

Ben : “Ne flash belleği?”

Polis 1 : “Yurtdışına gitmeden sana verilen var ya, içinde bir şeyler varmış.”

Ben : “Yok öyle bir şey bende.”

Polis 1 : (Önüme bir belge koyarak) “...’dan para transferi var hesabına. Buna ne diyeceksin?”

Ben : “Evet, kendisi kurumdan arkadaşım. Borç almışımdır galiba, hatırlamıyorum.”

Polis 1 : (Önündeki dosyayı karıştırıp önemli bir şey görmüşçesine) “Yabancı dil sınavını anlat bakalım!”

Ben : “Hangisini anlatayım?”

Polis 1 : (Yanındakine dönerek) “Yav abi bunlar nasıl memur olmuş ya! Hangi sınava girdiğini bilmiyor daha. Sana hatırlatmasını biliriz biz. Böyle devam et sen.”

Polis 2 : “Yok ya biliyor da lafı dolandırıyor i**e”

Polis 1 : (Bir sigara yakıp) “Bunların yüzünden şu mübarek ayda oruç da tutamıyoruz a***a k*****m”

Polis 1: (Derin bir sigara çekip, nikotinin etkisiyle biraz sakinleştikten sonra) “Şimdi güzelce anlat bakalım şu yabancı dil olayını. Bırakalım seni buradan, git bayramı ailenle geçir. İçeri girince çok pişman olursun.”

Ben : “Bakın, şimdi KPSS’de bir yabancı dil sınav bölümü vardı biz sınava girdiğimizde. Ayrıca, KPDS diye farklı bir dil sınavı da var. Bir de uluslararası geçerliliği olan TOEFL, IELTS gibi sınavlar var…”

Polis 1 : “Şu TOEFL’ı anlat bakayım! Nasıl kopya çektiniz?”

Ben : “TOEFL uluslararası bir kuruluş tarafından online olarak yapılan bir sınav. Kiminle sınava gireceğinizi bilmeden sınava giriyorsunuz. Hem kameralar hem gözetmenler var başınızda.”

Polis 1: “Onlayn monlayn orda götürüyonuz işi, bilmiyoz mu sanki neler döndüğünü? Şimdi ben sana bir şeyler söylesem çevirebilir misin?”

Ben : “Evet buyurun.”

Polis 1: (Biraz duraksadıktan sonra söylediği şeyin mantıksızlığının farkına varmanın verdiği öfkeyle genç bir memuru çağırıp) “Götür lan bu i**eyi, bir b*k olmaz bundan, çürüyüp gitsin hapiste y****k” dedi.

Nihayet mülakatım bitmişti. İddia olunan “nitelikli dolandırıcılık” ve “evrakta sahtecilik” suçlamalarıyla, yöneltilen sorular arasında alaka kurmakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Belli ki mülakatı yapan görevli dersine iyi çalışmamıştı. Bakanlığa TOEFL sınavıyla girilebildiğini sanıyor(!), uluslararası kredibiliteye sahip bu sınavın geçerliliğini sorgulamak suretiyle beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. HTS kayıtlarından yola çıkarak hayali irtibatlandırmalar yapıyor, ama gözaltı nedeni olarak haber ajanslarına servis edilen “giriş sınavında usulsüzlük” suçlamasına dair hiçbir iddia ortaya koymuyordu.

Anlaşılan memur bey benden pek hoşlanmamıştı. Ne de olsa benim gibiler yüzünden oruç tutamıyordu. Kendisi bayramı ailemle geçirmeme yardımcı olmaya çalışıyordu, ama ben bir türlü anlayamıyordum. Bu yüzden olsa gerek, beni mülakatlara pek sık çağırmadılar. Ancak bazı arkadaşlarımız maalesef günde birkaç defa bu hukuk dışı sorgulamalara götürülüp, insanlık dışı muamelelere maruz kaldılar.

You may also like

Türk diplomatlara işkence

July 25, 2021
by Bold Medya, published on July 25, 2021
2019 yılında Ankara Emniyeti'nde yaşanan işkencenin tanığı ve eski Dışişleri Bakanlığı çalışanları ilk kez Fatih Akalan'a konuştu. Arkadaşlarına yönelik işkenceleri anlatan eski diplomatlar Dışişleri Bakanlığı'nda yaşanan kadrolaşma ve liyakatsizliği de değindi.
No items found.