Gürcü yazar Nino Haratischwili “The Eighth Life: (for Brilka)” (Sekizinci Hayat ismiyle Türkçeye çevrilmiş) adlı romanında 1900’lerden başlayarak 2000’lerin ortalarına kadar Jashi ailesinin hayat hikayesi üzerinden Sovyetler Birliği ve Gürcistan tarihine ışık tutuyor. Tarihi gerçeklere uygun bir şekilde ilerleyen roman, kurgu karakterlerle, anlattığı dönemlerin çok daha iyi anlaşılmasını sağlıyor.
Gürcü yazar Haratischwili romanı Almanca kaleme almış. Haratischwili bir röportajında tarihi vaka ve coğrafyayla arasına dil bariyeri ve mesafesi koyarak yazmasının kendisine fayda getirdiğini ifade ediyor.
Yazarın bilhassa karakter inşası çok güçlü. Romandaki ana karakter hangisi sorusuna birden fazla cevap verilebilir. Karakterler o kadar canlı ve güzel resmedilmiş ki gerçek algısı meydana getiriyor. Hatta yazar sanki kendi ailesinin hayat hikayesini anlatıyor hissine kapılmak da mümkün. Lakin bu hissin aksine Haratischwili karakterlerin kurgu olduğunu, romandaki gibi kendisine hikayeler anlatan bir büyük babaannesinin olmadığını ifade ediyor.
Roman çok uzun: İngilizce baskısı 937 sayfa, Almanca orijinal baskısı ise 1280 sayfa. Bu uzunluğuna rağmen anlatım ve karakterler o kadar güzel ki sonlarına doğru keşke bitmese dedirtiyor roman.
“The Eighth Life: (for Brilka)” tarihi bir roman ama didaktik değil. Bunu sağlayan da karakterlerin zenginliği, aralarındaki çatışmalar, aşklar, mücadeleler.
Romanda biraz eğreti duran husus yazarın günümüzde tartışılan neredeyse her konuya bir şekilde romanda yer veriyor oluşu: biseksüellik, lezbiyenlik, homoseksüellik vb. Burada anakronizm var mı, yoksa karakterlerin yaşadığı dönemde de bu kadar yaygın durumlar mıydı da romanda bu kadar karşımıza çıkıyor ayrıca tartışılabilir. Gerçi yazar bu konulara girerken herhangi bir ahlaki sorgulama, yargılama veya doğrulama yapmıyor. Bu da romanı daha okunur kılıyor.
Romanın en güçlü yanlarından biri de tarihi olayların perde arkasını, insan hikayeleri üzerinden çok güzel bir şekilde resmetmesi. Mesela Sovyetlerin yıkılmasına doğru gidişi, Sovyet elitinin, ayrıcalıklı sınıfının oluşmasını, yolsuzlukları çok daha içeriden ve canlı bir şekilde görme imkânı sunuyor.
“The Eighth Life: (for Brilka)”yı okurken zaman zaman masalsı bir tat da almak mümkün. Aynı ev içinde yaşayan geniş aile, nesiller arası ilişkiler, gizemler, sırlı sıcak çikolata metaforu, ölen yakınlarının hayaletini gören babaanne. yer yer Gabriel García Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanını anımsatıyor. Nitekim Haratischwili’yi Marquez’in de dahil olduğu “masalsı realizm (magical realism)” akımı içinde görenler mevcut.
Haratischwili romanda Rusça-Gürcüce üzerinden kültürler arası etkileşimi ve dilin yani Rusçanın Rusya haricindeki Sovyet ülkelerinde nasıl bir kültürel hegemonya aracına dönüştüğünü de ana karakterlerden Kostya Jashi’nin çocuklarına, torunlarına ısrarla Rusça öğretmek ve Moskova’da eğitim vermek istemesi üzerinden anlatıyor. Bugün bile hala Rusça eski Sovyet coğrafyasında bir elit dili hüviyetini devam ettiriyor. Gerçi Ukrayna savaşı, Rusya’nın saldırgan tutumu, eski Sovyet devletlerine gereken saygıyı göstermemesi Rusçanın etkinliğine darbe vuran faktörler.
Almanya’nın yanı sıra Gürcistanda da yaşayan yazar, yeni neslin Rusça bilmediğini ancak buna rağmen Gürcistan’a gelen Rusların doğrudan Rusça konuşmak istediklerini, kendisine de defalarca Rusça adres sorulduğunu, otomatik bir şekilde Rusça cevap verdiğini, ancak zamanla bunun kolonyal bir unsur taşıdığının farkına vardığını, esasen kültür ve dilin siyasetten bağımsız olmasını savunanların olduğunu ama yaşananların kültür ve dili de siyasetin bir uzantısı haline getirdiğini belirtiyor.
Haratischwili’nin karşı çıktığı diğer bir unsur ise Doğu’nun, özelde de Sovyet ve Gürcistan tarihinin Batı merkezli okunması ve aktarılması. Örneğin, Batı’nın Gorbaçov’u bir demokrasi kahramanı gibi sunmasına karşın esasen Gürcülerin gözünde hiç de öyle olmadığını 9 Nisan 1989 Tiflis gösterileri ve göstelerin Gorbaçov'un talimatı ile kanlı bir şekilde bastırılması üzerinden eleştirerek yapıyor.
Romanlarını Almanca yazan ama anadili Gürcüce olan yazar sık sık kendisini Gürcü mü Alman mı hissettiği sorularına muhatap olduğunu söylüyor bir röportajında. Almanca yazdığı için tabiki Alman bir yazar olduğunu ifade ediyor ama şu çarpıcı bir değerlendirmeyi de yapıyor:
“Kitaplarımı Almanca yayımlamaya başladığım ilk dönemde kitaplarıma dair değerlendirmelerin hepsinde Gürcü yazar olarak tanımlandım. Daha sonra Gürcü-Alman yazar oldum, nihayetinde The Eighth Life’tan sonra ise, burası ayrıca komik, çünkü kitap 1000 sayfa ve Gürcistan tarihi ile ilgili, Alman yazar oldum.”
“The Eighth Life: (for Brilka)” güçlü ve zengin karakterleri, akıcı üslubu ile bilhassa yakın tarih meraklılarının ilgisini çekecektir.