BİR ÜYEMİZİN ULUÇ ÖZÜLKER'İN AÇIKLAMALARINA CEVABI (in Turkish)

January 22, 2020
BİR ÜYEMİZİN ULUÇ ÖZÜLKER'İN AÇIKLAMALARINA CEVABI (in Turkish)

Uluç Özülker'in "dil bilmiyorlar", "herhangi bir backgroundları yok" dediği ve "terörist!" olarak nitelediği ihraç olmuş 600 diplomattan birisi olmam cihetiyle, şahsım adına bu hayâsız şarlatanlığa bir cevap hakkı doğdu.

Esasen ailemin bana verdiği terbiye icabı övünmek maksadıyla geçmişimi sayıp dökmekten ar ederim, ama haysiyet cellatlığına soyunan birtakım uzaktan kumandalı adamların yüzlerine bazı şeyleri çarpmak vacip oldu.

Zira böyle utanmazca iftiralara tevessül eden zavallılık karşısında maddi gerçeklerden daha iyi bir cevap ve karşılık bilmiyorum. Onurunu ve utanma yetisini yitirmemişler için kendine getirin olabilir ümidiyle, gecikmeli de olsa birkaç not düşeyim. İlkokuldan itibaren girdiği Anadolu Lisesi, Fen Lisesi, ÖSS, KPDS, KPSS, ALES gibi tüm ülke çapındaki sınavlarda derece yapmış, yüksek başarı elde etmiş bir insanım.

ÖSS'de Türkiye genelinde ilk 300'e girerek Boğaziçi Üniversitesinde okumaya hak kazandım.

Üniversiteyi bitirince hazırlandığım KPSS'nin bazı puan türlerinde Türkiye 1.liği elde ettim.

TOEFL skorum 111/120, KPSS İngilizce skorum 59/60, KPDS skorum 93/100. Uluç Özülker'in çamura bulamaya gücünün yetmeyeceği böyle bir geçmişe sahip biri olarak, ve özel sektörde çok daha yüksek meblağlar kazanabilecek bir konumdayken, son derece idealist düşüncelerle Dışişleri Bakanlığını seçtim.

Hatta o kadar idealisttim ki, ilk yurtdışı tayinim için kendi isteğimle tercih listemin ilk sırasına Musul Başkonsolosluğunu yazdım. Devletime ve ülkeme en zor coğrafyada hizmet etmek düşüncesiyle... 2 yıllık zorlu ve yoğun görev süremde, içinde bulunduğum aracın bombalı saldırıya uğramasıyla ölümden dönmek dâhil o coğrafyaya has ne kadar olağanüstü hadise varsa yaşadım, ve fakat bunları ülkeme hizmetin cilvesi bilerek şeref saydım; konu etmedim.

Artık görev sürem dolmak üzereydi ki Haziran 2014’te IŞİD tarafından Başkonsolosluğumuz basılarak rehin alındım, ve IŞİD'in elinde tam un gün boyunca yaşamla ölüm arasında esarette kaldım!.. Ve bunun sorumluluğu tamamen, güvenerek yaşamımla ilgili kararları kendilerine emanet ettiğim Bakanlık ve Devlet büyüklerin aitti. Beni ve bilhassa da ailemi perişan eden böyle bir kepazeliği bile devlet terbiyem gereği sineye çektim, farklı mahfillerde dillendirmedim, milli gururumuzu incitmemek namına yuttum. Keza bu başıma geleni herhangi bir menfaate tahvil etme çabasına da girişmedim, kapılar aşındırmadım.

Değil kullanışlı yalancıların söylediği gibi dil bilmemek, daha ilk göreve başladığım Aday Memurluk döneminden itibaren "yılların diplomatı" Daire Başkanı= İngilizcesini düzeltiyor, Elçim ve Büyükelçimce yazılı-sözlü İngilizce ifadeye hakimiyetim cihetiyle taltif ediliyordum. Keza Bakanlıktaki yıllarım boyunca çalıştığım tüm amirlerin Türkçe ve yabancı dil kabiliyetim, mesleki yeterliliklerim ve çalışma ahlâkımla ilgili sicil notları ve değerlendirmeleri personel dosyamda mevcuttur. Eğer onlar imha ettilerse de bende birer örnekleri mevcut.

İhracıma yakın kendisiyle çalıştığım ve şahsıma yönelik hep son derece kadirşinas davranmış olan Büyükelçim dahi, artık alenen iyiden iyiye değişen siyasi hava ve bir şeylerin "pişmekte olduğunu" herkesin hissetmesinden ötürü bana sicil notu vermekten kaçındı. Zira -tahmin ediyorum ki- benimle ilgili çeşitli ortamlarda yaptığı son derece sitayişkâr yorumları resmiyete dökse bunun kendisine sıkıntı yaratacağını düşündü. öte yandan, o güne kadar benimle ilgili tüm söylediklerini yalanlamak anlamına gelecek bir hareketle kötü not vermeyi de kendisine yakıştıramadı, buna da eli varmadı. Çareyi konuyu geçiştirmekte, uyutmakta buldu.

6 yıl özveri ve yüksek başarıyla görev yaptığım Dışişleri Bakanlığı meslek memurluğu pozisyonuna Büyükelçi oğlu, Paşa torunu, Koramiral oğlu, MİT'çi yeğeni kontenjanından yararlanarak girmedim.

Ankara'da hiçbir dayısı olmayan "zenci" bir vatan evladı olarak kalifikasyonlarımla Büyükelçilerden, Müsteşar Yardımcılarından oluşan bir mülakat heyetinden söke söke aldım.

Çevremdeki, kendisiyle çalıştığım ve çalışmadığım sayısız kıdemli bakanlık mensubunun kendi zamanlarındaki "exclusive" Bakanlığa giriş süreçlerine atıfla, şimdi; bizim engelli koşuyu andıran şartlarımızda olsa asla giremeyecekleri itiraflarını çok duydu kulaklarım. Bunu takdir ve itiraf edecek kadar karakterli olmayan çokları da kendi kalitelerini ele veriyordu zaten. Sözün kısası, ülkenin kaymak tabakası nitelemesini gerçekten hak eden donanımlı diplomatlarla çalıştığım gibi, tek numarası birilerinin bir şeyi olmak olan; yabancı dili zayıf, analitik kapasiteden yoksun, matematikten-iktisattan nasibi olmayan, daha MS Word kullanmaktan aciz çok kişi de gördüm Bakanlık koridorlarında yıllar boyunca. Tek memur maaşıyla, çocuklarının kursağından haram lokma geçirmeme mücadelesi içinde ayın sonunu getirmekte zorlanan şerefli bir babanın oğlu olarak, hayatta hiçbir şeyi kucağımda bulmadım. Hayatım boyunca ne başardı, ne kazandı, ne elde ettiysem ailemin öğrettiği değerler ışığında kendi emegim ve kabiliyetlerimle, alnımın teriyle, dişimle, tırnağımla ulaştım. O yüzden, mevcut elverişli ortama rağmen iftira korosuna katılmayan, bunlara bir değer atfetmeyen, vatan menfaatlerini önceleyen ve dönem icabı farklı çekincelerle önündeki işi kaliteli bir şekilde yerine getirmeye odaklanmayı seçen meslek mensuplarını bir kenara ayırarak; seçkinliği/elitliği kendinden menkul bir takım kalitesizin, cari hırsız-arsız devrinden istifadeyle, yüzüme söylemeye cesaret edemediği şeylerle uzaktan ismimin, hele de şerefimin üzerine bevletmeye yeltenmesine pabuç bırakacak değilim. Hukuksuz rüzgarın hep aynı yönde esmeye devam edeceği vehmiyle, kendini savunma hakkından bile yoksun bırakılmış şerefli insanlara bir kısım sipariş haberlerle, aşağılık iftiralarla kara çaladurun bakalım. Ülkeye hukukun çeyreği geri döndüğü vakit, bu herzelerle ilgili hesaplaşacağız mahkemede kendileriyle. Yok öyle "Hazır linç var, ben de arkadan sallarım bir tane yumruk, nasıl olsa yanıma kar kalır!" kurnazlığı. Kendisini Bakanlığın ve hatta devletin sahibi vehmeden "görünümlü" bir takım kliklere mensup olmadığım için, ele geçen ilk fırsatta, hukukun-yasaların rafa kaldırılabildiği ilk vesilede neşter yediğimi anlayacak kadar da kafam çalışıyor.

Neticede, bazı Bakanlık "seçilmiş"lerinin yer yer ağularından da kaçırdıkları şekilde; "Bakanlıkta yeri olmayan, bir şekilde defedilecekler" kategorisindeydim.

Kendi ifadeleriyle "Reconquista" düşleri kurduklarını gizleme ihtiyacı hissetmeyen geleneksel ev sahipleri varlığımdan hazzetmiyordu, zira halk plajlara indiği için vatandaş rahat rahat denize giremez olmuştu.

Hiç utanıp sıkılmadan, önünü arkasını düşünmeden, hayatınız boyunca takındığınız aydın, demokrat maskelerle tutarlılık kaygısı bile gözetmeden kahve içme rahatlığında dillendiriverdiğiniz "terörist" iftirasına gelince...

Burada evrensel hukukun temel ilkelerinden, hayâ duygusundan, insan ve meslek onurundan, devlet terbiyesinden falan bahsetmenin bu kavramlara zulüm olacağı aşikâr. O yüzden israfa gerek yok. Üstelik, Dışişleri Bakanlığının tamamında, ülkesine hizmet ederken ve bu uğurda benim kadar bedel ödemiş, cefaya katlanmış bir elin parmaklar kadar insan da yok. Yani siz, Uluç Özülker ve türdeşleri; benim vatanseverliğimi sorgulamak şöyle dursun, ağzının bile alacak kıratta değilsiniz. Hem ülkenin tepesine çöreklenmiş haydut çete ve liderine "Bizim küçük mutlu hanedanlığımızı elimizden aldı!" diye düşmanlık besleyeceksiniz, hem ona yaranmak hayaliyle kendinizce küçümsediğiniz dindarlığı taklit etmek için türlü acınası taklalar atacaksınız, bir de bunlarla eş zamanlı olarak aynı yalancı adamın arkasına saklanıp oradan bana onunla birlikte vurmaya çalışacak, onun benimle ilgili söylediği yalanlar tekrarlamayı ganimet ve kar bileceksiniz! Tam da her gelen muktedire göre şekil değiştirme kabiliyetini haiz elastikiyete yaraşır bir hal!

Yıllardır koca bir ülkenin dış politikası ve milli menfaatleri tek bir adamın ikbali uğruna ayaklar altında paspas edilirken tüm derdi kendi koltuldannı korumak, hatta hukuksuz rejimin hukuksuz icraatlarına payandalık yaparak terficilder almak olan, bir kere olsun hakiki vatanperverlik göstererek hükümetin yanlışlarına karşı bedel ödemeyi göze alan yürekli bir duruş ortaya koy(a)mayan, Bakanlığa giriş için KPSS şartı kaldırılınca bu haberi, keyfilik kapısı açılacak ve o kapıdan kendi kapasitesi kısıtlı çocukları da girebilecek düşüncesiyle coşkuyla karşılayan, sonra şimdi de "İl Başkanlığından reYis sevdalısı gençleri getirip damperle Bakanlığın bahçesine yığıyorlar!" diye ağlaşan ve bütün bunlara rağmen elitlik sanrıları içinde hülya görmeye devam edebilen sefih bir zihin yapısı...

İşin doğrusu tam da kendinize yakışan bir çizgi tutturmuşsunuz. Zira hayatta herkes tam da kendi karakterinin gereğince hareket eder, ediyor.


Tahir Şanlı


You may also like

No items found.
No items found.